Alternatif Bankacılık değil Katılım Bankacılığı
Toplumun genelini ilgilendiren
inovatif yaklaşımlar ile ilgili, ya hedeflenen amaca ulaşmak için ya da ortaya
çıkan ihtiyaçlara cevap bulabilmek için çalışılmaya başlanmıştır. Bazen
ihtiyaçlar; nihai kullanıcılar tarafından noksanlığı hissedilen alanlara bazen
de hizmet sağlayanın büyüme dinamiklerindeki tıkanmışlığına çözüm olması
amacıyla yatırım yapmayı gerekli kılmıştır. Katılım Bankacılığının tartışıldığı
ilk evreyi dikkate aldığımızda; henüz bankacılığın reel anlamda bir bankacılık
faaliyeti sürdürmekten uzak, düşük risk ile para kazandıracak yatırımların
yoğunlaştığı, kamu erkinin ise erken sanayi devrimini başlattığı döneme denk
geldiğini görebiliriz. Katılım Bankacılığı bu dönemde; bir tarafı ile
hassasiyetleri nedeniyle finansal kesimlerin dışında kalmış atıl kaynakların finans
sektörü içine çekilmesi, diğer tarafı ile erken sanayi döneminde reel
bankacılık ve finansman açığını girebilmesi ümidiyle can bulmuştur.
Bu canlanmadan mütevellit Katılım
Bankacılığı ile ilgili genel kanı; Faizli Bankaların bir taklidi olduğu bu
bağlamda faiz ile kar payı arasında bir fark olmadığı yönündedir. Bu kanıya
destek olarak ortaya atılan en önemli kanıt ise Katılım Bankalarının
müşterilerine sunduğu ürünler ile Faizli Bankaların müşterilerine sunduğu
ürünlerin ve hatta fiyatlarının birbirleri ile benzer nitelikte olmasıdır. Bankacılık
piyasasında ürün ve hizmeti meydana getiren en önemli olgu
insanların/firmaların günlük hayatlarında yaşadıkları problemlere aradıkları
çözümlerdir. Kısacası ihtiyaçlar ürün ve hizmetlerin oluşmasını sağlar. Katılım
Bankacılığı da konvansiyonel bankacılık da bu noktadan hareketle; ürünler ve
hizmetler ortaya koymak, çözümler üretmek ve büyümek çabası içindedir. Benzer
kaygı ve çabalar aynı çatı altındaki topluma sunulan hizmeti, ürünü ve hatta
fiyatları birbirine doğal olarak yakınlaştırmaktadır.
Bankacılık piyasası Katılım
Bankalarının güdümünde şekillenmiş bir piyasa değildir. Bankacılık 13. yüzyıl
sonlarında rahip ve papazlara emanet edilen altınların yine rahip ve papazlar
tarafından borç olarak verilmesi ile oluşan kredi/mevduat ilişkisinden ortaya
çıkmıştır. Dünya’da faaliyet gösteren en eski Banka ise 1472 yılında İtalya’da
kurulmuştur. Bu tarihten itibaren finansal piyasalar, ticari ilişkiler ve
günlük hayattaki alışverişler Bankalardaki ürün ve hizmetleri tetiklemiş; diğer
yandan Bankalarda günlük hayattaki finansal hareketleri şekillendirmiştir.
Katılım Bankacılığı alanında şu anda faaliyet göstermekte olan en eski kuruluş
ise 1975 yılında hayata geçmiş olan İslam Kalkınma Bankasıdır. Bu tarihe kadar
Katılım Bankacılığı’ na benzer nitelikte olan Para Vakıfları hayata geçmiş
ancak sürdürülebilir şekilde var olamamış ve zaman içinde kaybolmuştur. Bu
bağlamda mevcut durumun bir analizi yapıldığında görülecektir ki; Katılım
Bankalarından 500 yüzyıl önce hayata geçen Bankalar finansal hayatın
gelişmesinde ve şekillenmesinde aktif rol oynamış, Katılım Bankacılığı ise bu sisteme
sonradan dâhil olmuştur. İşte tam bu noktada İslami Finans ürünlerini kullanmak
isteyen insanlar bir seçim yapmak durumundadır. Sisteme dâhil olunan nokta
oldukça geç olduğu için var olan piyasanın dinamikleri içinde yer almak veya bu
sistemin kuralları belirlenmiş olduğundan sistemin içinde yer almamak. İslami
Finans ürünlerini kullanmayı tercih eden insanlar için Katılım Bankaları ilk
seçenek kapsamında çalışmalarını sürdürmektedir. Ancak önemli bir noktanın
altını çizmek gereklidir. Katılım Bankaları bu kuralları tamamen kabullenmiş
değildir. Katılım Bankaları bir yandan kurallar nispetinde hareket ederken
diğer yandan İslami Finans’ın gereklerinin tamamen uygulanabilir olması
açısından da gayretlerini ortaya koymaktadır.
Katılım Bankalarının yapmış
olduğu uygulama taklit etmek değil, insanların günlük hayattaki finansal
uygulamalarını İslam Hukuku çerçevesinde sahih(uygun) hale getirmektir. İslam
Hukukunda aslolan insanların günlük hayatta ortaya koydukları uygulamaları imkân
nispetinde sahih(uygun) hale getirmektedir. Yani Fakihin(İslam Hukukçusu) işi
önüne gelen olayları ret edip caiz değil demek olmamalıdır. Fakih önüne gelen
olayları imkân nispetinde sahih hale getirmek yönünde görüş bildirmelidir*. Zira
İslamiyet zorlaştırma esası üstüne kurulu bir din değildir. Bu açıdan Katılım
Bankaları insanların günlük bireysel ve ticari hayatlarını sürdürürken
kullanmış oldukları finansal ürünleri Danışma Kurullarının görüşleri
doğrultusunda sahih(uygun) hale getirmek yönünde çaba sarf etmektedir. Haliyle
ortaya çıkan ürünler Faizli Bankaların ortaya koymuş olduğu ürünler ile
örtüşmektedir. Çünkü tüm bu ürün ve hizmetlerin ortaya çıkmasını sağlayan
insanların ihtiyaçlarıdır. Katılım Bankaları muhakkak ki insan ihtiyaçlarına
cevap vermek zorundadır. Bu nedenle de ilgili ürün ve hizmetleri uygulamaya
almıştır, ileride de bu tip ürün ve hizmetleri sunacaktır.
Katılım Bankaları’nın Faizli
Bankalar ile farkını ortaya koymak adına İslami Finans temelli ürünleri hayata
geçirmesi gerektiği aşikârdır. Bu yönde sarf edilen gayretler ile ortaya bazı
ürünler çıkmıştır. Mevcut Türk Hukuk sistemi ise bu ürünlerin
çeşitlendirilmesinin önünde bir engel olarak durmaktadır. Çünkü mevcut sistem
İslami esaslar temel alınarak hazırlanmamıştır. Bu nedenle mevcut Hukuk sistemi
içinde Katılım Bankalarının İslami Finans temelli ürünleri ortaya koyacağı
değişikliklerin yapılması şarttır. Bu yönde sarf edilen gayretler vardır
bununda bilinmesi önemlidir.
Diğer bir husus ise insanların
Katılım Bankalarından talepleridir. İslami Finans temelli ürünlerde risk olgusu
güçlüdür. Türkiye’deki yatırımcı profili ise muhafazakâr yatırımcı profilidir yani
“risk olmasında az kazandırsın ama devamlı kazandırsın görüşünü”
benimsemektedir. Katılım Bankası bu isteği göz ardı ederek bir ürün ortaya
koyduğunda karşı taraftan talep gelmeyecekse tüm çalışma boşa gideceği için
insanlardan gelen talep doğrultusunda cevaplar üretmeye çalışmaktadır.
Sonuç olarak Katılım Bankaları
ortaya koydukları ürün ve hizmetler ile Faizli Bankaları taklit etmekten ziyade
insanların ihtiyaçlarına cevap vermektedir. İslami Finans temelli ürünleri
piyasaya sunmak için gayret gösterdiği aşamada ise mevzuat ve talepler ile
ilgili kısıtlamalarla karşılaşmakta ve her yönden çözüm olabilecek en uygun noktaları
bulmaya gayret göstermektedir. Tüm bu unsurlar Katılım Bankalarının içinde
bulunduğu koşulları ve niye bu tip ürün ve hizmetlerin ortaya konduğunu
açıklamaktadır. Bu bilgiler ışığında Katılım Bankalarının bir taklitten öte
mevcut koşullar içinde faaliyet gösteren İslami kuruluşlar olduğu gayet
açıktır. Ancak Katılım Bankalarının İslami Finans temelli ürünleri arttırmaya
mecbur olduğu ve bu ürünlerle birlikte bir taklit olmadığı hususunu
pekiştireceği de aşikârdır.
Elbet en doğrusunu Cenab-ı Allah (c.c.) bilir.
Türkiye Finans Haber (Görüntü 1)
https://drive.google.com/file/d/0B1aqwuo02WPzRThVcmNVSUJ1aXM/view?usp=sharing
Türkiye Finans Haber (Görüntü 2)
https://drive.google.com/file/d/0B1aqwuo02WPzUzVsVGxDVzZqdnM/view?usp=sharing
Selamünaleyküm, katılım bankacılığında da ticari bankalar gibi faiz oranı riski söz konusu mudur?
YanıtlaSilAleykümselam,
YanıtlaSilKusura bakmayın geç cevap döndüm. Buna iki ayrı bakış şeklinde cevap vermek mümkün. Hatta bir yazı olabilir :) Birinci taraf İslam Hukuku tarafından bakarsak Katılım Bankası mudarebe yapar fon toplar ve murabaha yapar kar elde eder, sonra bu karı paylaşır dersek faiz oranı riski yok cevabı veririz. İkinci taraf Finans tarafından bakarsak Katılım Bankası fiyatlama yaparken faiz oranı riskini ve rekabeti göz önüne alarak fiyat belirler. Çünkü TCMB kararlarından etkilenmeyen bir piyasada yer almıyor Katılım Bankası. Finans piyasasında yer alıyorsan faiz oranı riskini dikkate almak zorundası. Sonuç, faiz oranı riski odaklı çalışmıyor Katılım Bankası ama banane canım piyasada faiz oranı ne olursa olsun diyip önemsemeyeceği birşeyde değil.